Kimisi buz üstünde 3 dakikayla yetiniyor, kimisi bir dala tutunup aralıksız 20 saat kestiriyor. Tek ayak üstünde, tek gözü açık, hatta yüzerken uyuyanları da var. Böceklerden memelilere, uyku, hayvanlar için yaşamsal bir eylem…
Kedilere ilişkin çalışmalarıyla tanınan Fransız bilim adamı Michel Jouvet şöyle diyor: “Dinlenmeden yaşamak mümkün değildir”. Gerçekten de, tüm hayvanlar belli hareketlilik ve yine belli dinlenme devreleriyle varlıklarını sürdürüyorlar. Yani, aslandan kelebeğe tüm hayvanlar uyuyorlar. Ancak zaman, ritim ve uyku mekânı açısından olağanüstü zengin bir çeşitlilik sergiliyorlar.
Uykunun, sinir sisteminin ve beynin gelişimine paralel karmaşık bir yapı kazandığı biliniyor. Böcekler ilkel sinir düğümlerine sahip ve her tür, uyumak için özel bir biçim alarak hareketsiz kalmakla yetiniyor. Örneğin kelebekler kanatlarını kapatıyorlar, kınkanatlılar antenlerini indiriyorlar, arılar ise başlarını öne doğru büküyorlar. Sadece sürüngenlerde ve özellikle de kuşlarda, uykunun bilimsel özelliği olan beyinsel elektrik etkinliğinin farklı bir biçimi gözleniyor. Uyku halindeyken elektroensefalogram (EEG) iki farklı güzergâh izliyor. Bu çizgiler, derin uykunun aşamalarını gösteriyor. Birincisinde yavaş elektrik dalgaları görülüyor. Bu “sakin uyku” aşaması demek. İkincisinde ise, paradoksal uykunun kısa dönemlerine eşlik eden hızlı dalgalar saptanıyor. Paradoksal uyku, aynı zamanda rüyaların kapısını açan bir anahtar.
Memeliler en gelişmiş uyku düzenine sahipler. Paradoksal uyku sırasında tüm kas sistemleri, gözkapaklarının altında canlı bir biçimde hareket eden gözleri ve ereksiyon halindeki cinsel organları dışında, tam anlamıyla hareketsizleşiyor. Bu sırada, memelilerin EEG’sinde yoğun bir beyinsel etkinlik gözleniyor. Durum, memelilerde uykunun sıkı bir biçimde beyne bağlı olduğunu kanıtlıyor.
Deniz memelileri uzmanı Rus bilim adamı Lev Mukhametov, bunun en somut örneğinin yunuslar olduğunu söylüyor. Çünkü, uyku halindeyken sürekli hareket eden yunuslarda, uykunun temel işlevi kas yapısını yeniden güçlendirmek değil, yıpranan beyin sistemini yeniden düzenlemek… Sonuçta, hemen herkes hayvanlarda uykunun yaşamsal bir işlevi olduğu görüşünde birleşiyor. İsviçre’de fareler üzerinde yapılan bir çalışma, bunu açık biçimde gösteriyor. Deney boyunca uykusuz kalan fareler, 14 gün sonra ölmeye başlamışlar. Can çekişen birkaç farenin uyuması sağlandığında da, yeniden sağlıklarına kavuştukları görülmüş.
Uyku, hayvanlar için yaşamsal bir işlev olduğundan, hemen hemen tüm türler, bir biçimde bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Kimileri ayakta bir dala tüneyerek, kimileri suyun içinde yüzerken, kimileri de tek ayak üzerinde gözleri açık bir biçimde. Ama her şeyden önce, uyku yöntemi, her hayvan için ciddi anlamda geliştirilmiş bir strateji.
Kumrular, kargalar ve kartallar, pençeleriyle ağaç dallarına, tavuklar da tüneklerine tutunarak uyuyorlar. Aslında bu, ilk bakışta görüldüğü kadar yorucu bir denge değil; çünkü bu kuşların ayakları böyle bir tutunma için ideal bir anatomiye sahip. Pençelerinin sahip olduğu anatomik yapıyla, tünekledikleri mekâna çok sıkı bir biçimde kilitlenebiliyorlar. Ayrıca, bu uyku pozisyonu ciddi bir avantaj oluşturuyor. Uykudayken, avcı bir hayvan yaklaştığında dal titremeye başlıyor ve kuş, aniden uyanıp hemen uçarak kaçmayı başarıyor.
Bir başka ilginç denge pozisyonunu da flaman kuşuyla turnalar sergiliyor. Bu hayvanlar tek ayaklarının üstünde hiç sallanmadan uyuyorlar. Sırları ne? Yerçekimi merkezlerinin çok ama çok aşağıda, ayaklarının tam altında olması. Ayrıca diz kapağının eklemlenme bölgesinde özel bir kemiğe sahipler. Bu kemik tıpkı bir makara deliği görevi görüyor ve tendonu bloke ederek ayağın düz durmasını sağlıyor. Bazı kuş bilimcilere göre, flaman ve turnaların tek ayak üstünde uyumalarının bir başka nedeni de, bir ayağı tüylerin içinde sıcak tutmak ve böylece enerji tüketiminden ekonomi sağlamak.
At, fil, zürafa gibi büyük hayvanlar ayakta uyuma yeteneğini geliştirmeyi başaran türler. Bu pozisyonun iki avantajı var. Birincisi, herhangi bir tehlike anında kaçmaya hazır bir biçimde olmaları. İkincisi ise, önemli bir enerji tasarrufu sağlaması. Çünkü, uyanmak ve ayaklanmak için enerji sarf etmelerine gerek kalmıyor. Ayağa kalkmak için harcanan enerji, özellikle zürafa için çok belirleyici. O nedenle, hayvan başını ya ağacın üst dallarından birine ya da kendi sırtına dayayarak uyumayı tercih ediyor.
Ayakta dikey biçimde uyuyan bir başka hayvan da, kral penguen. Bu hayvan, günler ve geceler boyunca hiç kımıldamadan ayakta uyuyabiliyor. Uyku sırasında yumurtasını ayaklarının üstünde titizlikle taşıyor. Böylece, penguenin karın boşluğundan gelen sıcaklık nedeniyle yumurtalar donmuyor. En derin uykuda bile, ayak seviyesinden gelen en küçük titreşimle, tıpkı bir iç alarm sisteminin uyarması gibi sıçrayarak uyanıyor. Bu konuda çok duyarlı. Çünkü, eğer yumurta ayağının üstünden kayıp yere düşerse anında donar. Buna karşılık, kuluçka halindeki bir penguen, sırtından ya da omzundan aldığı bir darbeden en küçük bir biçimde etkilenmeden uykusunu sürdürebiliyor. Bu durum, çevre koşullarına uyum sağlamanın çok tipik bir örneği. Penguenler çok kalabalık topluluklar halinde, dar bir buz parçasının üstünde yaşadıkları için, en normal koşullarda bile birbirlerine çarpmaları kaçınılmaz.
Eğer timsah, saatlerce hiç kımıldamadan ağzı açık duruyorsa, bunun nedeni kesinlikle dalgın bir avın, kendisini ölü bir ağaç gövdesi sanıp yanaşmasını sağlamak değil. Timsah bu pozisyona girerek, solunum sistemini harekete geçiriyor ve iç organlarını, tropikal güneş ışınlarının yakıcı etkisinden kurtarmak amacıyla havalandırıyor. Ve dış ortamdaki hava sıcaklığı daha da yükselince, tam anlamıyla derin bir uyku haline geçiyor. Bu bir çeşit yaz uykusu ve tıpkı kış uykusunda olduğu gibi, bu süreç içinde, timsahın metabolizmasında ciddi bir yavaşlama söz konusu oluyor.
Kutup tilkisi için uyku dinlenmenin ötesinde bir olay. Eğer bir kutup tilkisi kar üstünde doğum yaparsa, yavru kısa sürede donup ölüyor. Çünkü, annesini soğuktan koruyan kalın kürke henüz sahip değil. İşte bu nedenle, anne tilki uzun süre yavrusunu sararak korumak ve bu süre içinde hareket etmeden uyumak zorunda. Ancak, tilki uyuyabilmek için en az 27 derece sıcaklıktaki havayı solumak zorunda. Oysa kutuplarda böyle bir sıcaklık mümkün değil. Bu gereksinmeyi karşılamak için, olağanüstü zeki bir strateji geliştiriyor. Top gibi büzülerek uyuyor ve böylece, ayaklarıyla burnu arasında sıkışıp kalan sıcak havayla hem kendi kendini ısıtıyor hem de uyuyabileceği bir ortam yaratıyor.
Hayvanlar dünyasında uyuyup uyumadığı en zor fark edilen tür, kuşkusuz yılanlar. Çünkü bu hayvanın göz kapağı yok. Öte yandan yılanlar, genellikle geceleri dinleniyor ve uyuyorlar. Uyku durumunda bile, avları için tehlikeli yaratıklar. Çünkü yılanlar uyurken bile dillerini düzenli olarak dışarı çıkarıp çekiyorlar. Dilleri sayesinde çevrelerinde ne olup bittiğini rahatlıkla hissediyorlar ve bir av yaklaştığında, birdenbire hareketlenip üstüne atılabiliyorlar. Sadece kış uykusuna yattıklarında böyle bir savunma mekanizmasından mahrum kalıyorlar. Ne var ki, kış uykusundaki bir yılana yaklaşmak yine de çok tehlikeli. Çünkü bu hayvanlar, genellikle kalabalık gruplar halinde kış uykusuna yatıyorlar. Nitekim, Kanada’da yaşayan bir yılan türü, sayısı 10.000’e yaklaşan büyük gruplar halinde kış uykusuna yatıyor.
Balıklar, bir yerden bir yere gitmek ya da suyun içinde hareketsiz durmak için, yüzgeçlerini sürekli çalıştırmak zorundalar. Ancak, uyudukları zaman hareket etmemelerine rağmen, ne suyun dibine düşüyorlar ne de karın üstü suyun yüzeyine çıkıyorlar. Peki ama neden? “Sabitleştirici” adı verilen çok gelişmiş bir yüzme kesesine sahipler ve bu sayede uyurken suda dengelerini sağlıyorlar. Daha derine inmek istiyorlarsa, damlacıklar halinde gaz çıkarıyorlar. Zaman zaman su seviyesine çıkıyorlar ve yüzme kesesinin içini havayla dolduruyorlar. Böyle bir yüzme kesesine sahip olmadığından, köpekbalıkları suyun dibine çökmemek için sürekli yüzmek zorunda. Peki o zaman köpekbalıkları hiç uyumuyor mu? Hayır, uyuyorlar, ama yüzerken uyuyorlar.
Fok, yunus, denizayısı gibi deniz memelilerine gelince, onlar özel ve bilinçli solunum sistemi geliştirmiş durumdalar. Bu hayvanlar, kesinlikle klasik uyku mekanizmasından yararlanamıyorlar. Çünkü suda uyumaları durumunda soluk alıp vermeleri olanaksızlaşıyor ve bunun sonucu boğuluyorlar.
Ancak beyinlerinin yarım kürelerini kullanarak dengeli bir uyku olanağı veriyor. Örneğin, beynin sağ yarımküresi uyuduğunda, sol yarımküresi soluk alıp verme işlemini sürdürüyor. Bu paylaşılmış bilinç sayesinde yüzmeyi sürdürüyorlar ve açık denizde pozisyonlarını koruyorlar. Aksi takdirde, akıntıların şiddeti karşısında hızla yok olup gidebilirler.
Soreks, yeryüzündeki en küçük memeli ve ağırlığı sadece birkaç gram. Sürekli hareket halindeki bu hayvan, ilk bakışta hiç uyumuyor duygusu uyandırıyor. Soreks çok küçük bir hayvan olduğu için, vücut sıcaklığı hemen soğuyor. Yeniden ısınmak için sürekli yemek zorunda. Gerçekten de, birkaç saat beslenmediği takdirde soğuktan ölüyor. Bu açıdan uyumaya ayıracak çok fazla zamanı yok. Birkaç dakika gözlerini kapamakla yetiniyor, ama bunu günde yüzlerce kez yineliyor. Sonuçta 24 saat içinde 7 saat uyumayı başarıyor.
Goriller diğer avcı hayvanlardan korkmadıkları için, açık havada toprağın üzerinde uyuyorlar. Grup halinde yaşıyorlar, her gece yattıkları yeri değiştiriyorlar ve taze yapraklardan kendilerine yatak yapıyorlar. Bu, gerçekten sağlıklı bir eylem. Çünkü asalaklar, bitler yatağı istila edecek zaman bulamıyorlar.
www.focusdergisi.com